Yapay zekâ teknolojilerindeki hızlı gelişim, bu kez güvenlik uzmanlarını harekete geçirdi. Son günlerde yapılan uluslararası değerlendirmelerde, yeni nesil yapay zekâ modellerinin “yüksek siber güvenlik riski” taşıdığı yönündeki uyarılar dikkat çekiyor.

Özellikle gelişmiş büyük dil modellerinin (LLM) kötü niyetli kullanıcılar tarafından yönlendirilmesi hâlinde, karmaşık siber saldırıların çok daha kolay hale gelebileceği belirtiliyor. Uzmanlara göre bu modeller, teknik bilgisi sınırlı kişiler için bile sıfırıncı gün açıkları, zararlı yazılımlar ve hedefli sızma operasyonları üretebilecek kapasiteye doğru ilerliyor.

“AI artık saldırganların elinde bir hızlandırıcı olabilir”

Siber güvenlik analistleri, yapay zekânın kötüye kullanım riskinin yalnızca teori olmadığını, birçok modelin bugün bile hatalı şekilde yönlendirildiğinde risk oluşturan çıktılar verebildiğini vurguluyor. Güvenlik çevrelerinde en çok dile getirilen endişeler ise şunlar:

  • AI’ın saldırı senaryoları oluşturması

  • Kötü amaçlı kod üretimini kolaylaştırması

  • Sistem açıklarını tanımlayarak saldırganlara yol göstermesi

  • Phishing (oltalama) saldırılarının insan benzeri dil ile çok daha inandırıcı hale gelmesi

Bu tablo, gelişmiş yapay zekâ modellerini hem bir “fırsat” hem de “tehdit” konumuna getiriyor.

Şirketler savunma için yeni adımlar atıyor

Uluslararası yapay zekâ şirketleri, riskleri kontrol altına almak için savunma odaklı yeni stratejiler geliştiriyor. Bu çalışmalar arasında:

  • Modellerin kötü amaçlı çıktı vermesini engelleyen güvenlik katmanları,

  • Siber tehditleri analiz eden AI güvenlik ekipleri,

  • Kod güvenliği ve açıklık yamalama araçlarının geliştirilmesi,

  • Çok katmanlı erişim kontrolleri ve altyapı güvenlik protokollerinin güçlendirilmesi bulunuyor.

Uzmanlara göre gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, yapay zekânın kötüye kullanımı önümüzdeki yıllarda küresel ölçekte ciddi güvenlik sorunlarına yol açabilir.

Uzmanlar: “Yapay zekâ güçlü bir araç, ancak kontrol edilmeli”

Siber güvenlik topluluğu, yapay zekânın hem savunma hem de saldırı tarafını aynı anda besleyen çift yönlü bir teknoloji olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle ülkelerin, teknoloji şirketlerinin ve güvenlik kurumlarının ortak bir güvenlik çerçevesi oluşturmasının şart olduğu belirtiliyor.